Salı, Kasım 18

Yeni bir arı türü keşfedildi: şeytan arısı

Yeni tür, yalnızca Batı Avustralya’nın altın yataklarında yetişen, nesli kritik düzeyde tehlike altında olan kır çiçeği Marianthus aquilonarius’un saha çalışmaları sırasında tespit edildi. Bu nadir bitki yalnızca Norseman ve Hyden kasabaları arasındaki Bremer Sıradağları bölgesinde bulunur.

“LUCIFER” İSİMİNİN TARİHÇESİ

Curtin Üniversitesi Moleküler ve Yaşam Bilimleri Fakültesi’nde doçent. Dr Kit Prendergast, dişi arının alışılmadık görünümünün bu adın seçiminde belirleyici olduğunu söylüyor. Lucifer Latince “ışık taşıyıcısı” anlamına gelir; ama aynı zamanda şeytani çağrışımları ve Netflix’teki popüler “Lucifer” dizisiyle de tanınan bir isim.

Prendergast, yeni türle ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: Nadir bitkiyi incelerken, hem nesli tükenmekte olan bu çiçeği hem de yakındaki bir mallee ağacını ziyaret eden bir arı fark etti. Dişi arının yüzünde “inanılmaz küçük boynuzlar” bulunduğunu görünce bunun sıradan bir tür olmadığını anladı. O dönemde Netflix’te Lucifer dizisini izlediğini ve bu ismin hem boynuzlu imaja hem de dizinin ana karakterine duyduğu sempatiye “uyduğunu” söylüyor.

DNA barkodlama analizleri, sahadan toplanan erkek ve dişi örneklerin aynı türe ait olduğunu doğruladı. Üstelik bu arının genetik profili, mevcut DNA veritabanlarında bilinen hiçbir arı türüyle eşleşmedi. Müzelerde muhafaza edilen örneklerle yapılan morfolojik karşılaştırmalar da yeni türe ilişkin çıkarımı destekledi.

Bilim insanları bunun, bu arı grubuna ait son 20 yılda tespit edilen ilk yeni tür olduğuna dikkat çekiyor. Bu, özellikle madencilik baskısı altındaki Altın Tarlaları gibi bölgelerde ne kadar çok yaratığın keşfedilmeyi beklediğini gösteriyor.

TOZLANMA VE KORUMA

Prendergast, keşfin yerli arılar ve onların yaşam alanları için önemli bir uyarı olduğunu vurguladı. Yeni türün aynı kısıtlı bölgede nesli tükenmekte olan kır çiçeği ile birlikte tespit edilmesi nedeniyle her ikisinin de habitat tahribatı ve iklim değişikliği gibi tehditlere karşı son derece savunmasız olabileceğine inanılıyor.

Günümüzde pek çok maden şirketinin çevresel etki çalışmalarında hâlâ yerli arılara yönelik detaylı tarama yapmadığı iddia ediliyor. Bu da henüz bilim tarafından tanımlanamayan, belirli bitkilere bağımlı olan ve ekosistemde hayati rol oynayan arı türlerinin gözden kaçırıldığı anlamına geliyor.

Prendergast’ın uyarısı açık: “Hangi yerli arıların var olduğunu ve hangi bitkilere ihtiyaç duyduklarını bilmezsek, hem arıları hem de onlara bağlı olan bitki türlerini farkına bile varmadan kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.

BİLİM İÇİN KÜÇÜK, DOĞA İÇİN BÜYÜK

Megachile lucifer, boyutu küçük olmasına rağmen doğanın korunması ve biyolojik çeşitlilik açısından büyük bir hikaye anlatıyor. Bu bize bir yandan Goldfields bölgesinin hâlâ yeterince çalışılmadığını, diğer yandan tozlayıcıların korunmasının bal arılarıyla sınırlı olmadığını hatırlatıyor.

Bilim insanları, bu yeni “şeytan boynuzlu” arının, hem yerli arı türlerinin önemi hem de madencilik ve iklim baskısı altındaki hassas yaşam alanlarının korunması ihtiyacı konusunda güçlü bir mesaj taşıdığına inanıyor.

YENİ BİR ARI TÜRÜ KEŞFEDİLDİ: ŞEYTAN ARI

Batı Avustralya’da keşfedilen yeni bir “şeytan boynuzlu” arı türü, hem doğanın hâlâ sürprizlerle dolu olduğunu hem de yerli polen taşıyıcılar hakkında ne kadar az şey bildiğimizi ortaya koyuyor. Yüzünde küçük boynuz benzeri çıkıntılar taşıyan bu eşsiz arı, Megachile (Hackeriapis) lucifer adıyla bilim dünyasına tanıtılmış ve Goldfields bölgesinin biyolojik çeşitliliğine dikkat çekmiştir.

Yeni tür, yalnızca Batı Avustralya’nın altın yataklarında yetişen, nesli kritik düzeyde tehlike altında olan kır çiçeği Marianthus aquilonarius’un saha çalışmaları sırasında tespit edildi. Bu nadir bitki yalnızca Norseman ve Hyden kasabaları arasındaki Bremer Sıradağları bölgesinde bulunur.

“LUCIFER” İSİMİNİN TARİHÇESİ

Curtin Üniversitesi Moleküler ve Yaşam Bilimleri Fakültesi’nde doçent. Dr Kit Prendergast, dişi arının alışılmadık görünümünün bu adın seçiminde belirleyici olduğunu söylüyor. Lucifer Latince “ışık taşıyıcısı” anlamına gelir; ama aynı zamanda şeytani çağrışımları ve Netflix’teki popüler “Lucifer” dizisiyle de tanınan bir isim.

Prendergast, yeni türle ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: Nadir bitkiyi incelerken, hem nesli tükenmekte olan bu çiçeği hem de yakındaki bir mallee ağacını ziyaret eden bir arı fark etti. Dişi arının yüzünde “inanılmaz küçük boynuzlar” bulunduğunu görünce bunun sıradan bir tür olmadığını anladı. O dönemde Netflix’te Lucifer dizisini izlediğini ve bu ismin hem boynuzlu imaja hem de dizinin ana karakterine duyduğu sempatiye “uyduğunu” söylüyor.

DNA barkodlama analizleri, sahadan toplanan erkek ve dişi örneklerin aynı türe ait olduğunu doğruladı. Üstelik bu arının genetik profili, mevcut DNA veritabanlarında bilinen hiçbir arı türüyle eşleşmedi. Müzelerde muhafaza edilen örneklerle yapılan morfolojik karşılaştırmalar da yeni türe ilişkin çıkarımı destekledi.

Bilim insanları bunun, bu arı grubuna ait son 20 yılda tespit edilen ilk yeni tür olduğuna dikkat çekiyor. Bu, özellikle madencilik baskısı altındaki Altın Tarlaları gibi bölgelerde ne kadar çok yaratığın keşfedilmeyi beklediğini gösteriyor.

TOZLANMA VE KORUMA

Prendergast, keşfin yerli arılar ve onların yaşam alanları için önemli bir uyarı olduğunu vurguladı. Yeni türün aynı kısıtlı bölgede nesli tükenmekte olan kır çiçeği ile birlikte tespit edilmesi nedeniyle her ikisinin de habitat tahribatı ve iklim değişikliği gibi tehditlere karşı son derece savunmasız olabileceğine inanılıyor.

Günümüzde pek çok maden şirketinin çevresel etki çalışmalarında hâlâ yerli arılara yönelik detaylı tarama yapmadığı iddia ediliyor. Bu da henüz bilim tarafından tanımlanamayan, belirli bitkilere bağımlı olan ve ekosistemde hayati rol oynayan arı türlerinin gözden kaçırıldığı anlamına geliyor.

Prendergast’ın uyarısı açık: “Hangi yerli arıların var olduğunu ve hangi bitkilere ihtiyaç duyduklarını bilmezsek, hem arıları hem de onlara bağlı olan bitki türlerini farkına bile varmadan kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.

BİLİM İÇİN KÜÇÜK, DOĞA İÇİN BÜYÜK

Megachile lucifer, boyutu küçük olmasına rağmen doğanın korunması ve biyolojik çeşitlilik açısından büyük bir hikaye anlatıyor. Bu bize bir yandan Goldfields bölgesinin hâlâ yeterince çalışılmadığını, diğer yandan tozlayıcıların korunmasının bal arılarıyla sınırlı olmadığını hatırlatıyor.

Bilim insanları, bu yeni “şeytan boynuzlu” arının, hem yerli arı türlerinin önemi hem de madencilik ve iklim baskısı altındaki hassas yaşam alanlarının korunması ihtiyacı konusunda güçlü bir mesaj taşıdığına inanıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir